Cami sözcüğü Arapça, cem kökünden gelir. Bu bakımdan cami, cuma ve cem sözcükleri toplanılan, toplanma anlamlarına gelir. TDV’ye göre cami başlangıçta cuma namazı kılınan büyük mescitler için kullanılan el-mescidü'l-câmi' (cemaati toplayan mescit) tamlamasının kısaltmasından doğmuştur. Bu bakımdan Araplarda mabet yerine mescit kavramı kullanılırken Türklerde ise cami kavramı kullanılıp mescit, minberi olmayan küçük mabetler için söylenir. Mescit, secde sözcüğünden türemiştir. Mabedin Türkçedeki karşılığı tapınaktır.
Peygamber döneminde mescitler (cami) üç (dört) işlevi bulunmaktadır. Birincisinde mabet (ibadetgah) olarak kullanılmıştır. Mescid-i Nebi olarak geçen mescidin bir kısmı peygamberin evdir. Peygamberin kabri de buradadır. İkincisinde yönetim merkezi olarak kullanılmıştır. Peygamber döneminde İslam devletinin küçük olması ve bürokrasinin gelişmemesinden dolayı mescit aynı zamanda devlet ve sosyal işlerinin görüşüldüğü yer olmuştur. Üçüncüsünde eğitim kurumu olarak kullanılmıştır. Ek olarak bazı durumlarda misafirhane olarak da kullanıldığı görülmüştür.
Yakın tarihimizin hazin sayfalarının en başında gelen Balkan faciası sonucu beş yüz bin yurttaşımız öldürülürken bir buçuk milyondan fazlası da topraklarından sürülüp İstanbul’a doğru yol aldıklarında da camilerimizin birinci barınak olduğu görülmektedir. Kolay mı vatanın yarısı beklenmedik biçimde kopmuştur? Müslümanlar ve özellikle Türkler ya kırıma ya da sürülerek soykırıma uğramıştır. Geride yalnızca mevcut nüfusun üçte biri kalmıştır. Balkan hezimeti Türkün kanayan yarası, dinmeyen gözyaşıdır. Ottoman (Osmanlı) İmparatorluğu’nun bir Balkan devleti olduğu düşünüldüğünde facianın büyüklüğü de göz önündedir.
Bu facianın sonucunda başkent İstanbul kapılarına yerinden yurdundan sürülmüş, kolu kanadı kırılmış, cananları alınmış, tecavüze uğramış, yetim-öksüz kalmış, evi- barkı yağmalanmış canlı ölüler yığılmıştı. Devlet kopan vatan parçasına mı yansın, yurtsuz kalan evlatlarına mı? İlk çare yetim-öksüz çocuklar evlatlık, sahipsiz kadınlar hizmetçi olarak verilmiştir. Parklar, bahçeler, okullar, fabrikalar ve camiler Balkanlardan sürülen yurttaşların ilk durağı olmuştur. Öyle ki, İstanbul camilerinin hınca hınç perişan yaşamlarla dolduğu anlatılır.
Allah göstermesin ancak her şey bizim için. Yaşamın içinde mutluluk da var acı da var. Mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır, acılarsa azalır.
Ne yazık ki 6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye’nin bir yanı adeta yıkıldı. Acılar feryatlara, feryatlar ahlara karıştı. Yaralar hala açık ve kanıyor. İlla ki kabuk bağlayacak ama acısı geçmeyecek.
Depremle birlikte bölgede yaşayan yurttaşlarımızın çoğunu evi barkı yıkıldı. Halk sokaklara dökülmek zorunda kaldı. Hükümet bu durum karşısında olağanüstü hâl ilan ederek yaraları sarmaya başladı. Bu soğukta en önemli ihtiyaç olan barınma ihtiyacı hızla karşılanmaya çalışıldı. Yurtlar, spor salonları, oteller ve diğer kamu binaları bu amaçla hazırlandı. Yardımsever yurttaşlarımızın bir kısmı boş evlerini verirken bir kısmı da kendi hanesini depremlilere açtı. Acil olarak bölgeye çadır ve konteynerler gönderildi.
Nüfus ve alan büyüklüğü ile zorlu doğa koşulları düşünüldüğünde olayın büyüklüğü ortadadır. Kol kırılır yen içinde kalır. Eleştiri yaparken de salt eleştiri yapmak için konuşmamak gerekir.
Yardımsever yurttaşlarımızın camilerin yapımında ve donanımında önemli bir payı vardır. Bu bakımdan depremlilerin geçici barınaklara taşınmadan önce asgari şartlarda konforlu sayılabilecek camilerde ağırlanmış olması mabedin toplumsal ruhuna da uygun düşmüştür. Camilerimiz dün Balkan göçmenlerini ağırlamışken bugün de deprem göçmenlerini ağırlamanın buruk üzüntüsünü yaşamıştır.